Yayınlar
Beslan: The Tragedy of School No. 1
BESLAN 1-3 EYLÜL 2004
(...)
Dr. Larisa Mamitova, bir ayağı ile basket potasının altına yerleştirilen bombanın fünyesini tutan silahlı teröristin çok yakınındadır. “Bir yanlışlık yaparsa diye gözümü ondan ayırmıyordum. Özellikle “nöbet” değişikliklerinde çok dikkatli bir şekilde davranıyorlardı…”
Okulda beden eğitimi öğretmeni olan Alik Tsagolov diyabet hastasıdır ve açlıktan, susuzluktan ve ilaçlarını alamamaktan dolayı yarı baygın halde oturmaktadır: “Bir ara biraz ayağa kalkayım bari dedim kendi kendime, ama kalkmak için ellerimi yere koyacak kadar dahi yer bulamadım, salonda her santimetre kare doluydu…”
Gecenin sessizliği sık sık teröristlerin dışarı açtığı silah sesleriyle bozulur, ayrıca sabaha doğru şiddetli bir yağmur yağar. Elvira Tuaeva: “Kulaktan kulağa teröristlerin koşulları salonda dolaşmaya başladı ve ben Çeçenya’daki Rus birliklerinin çekilmesi şartını öne sürdüklerini öğrenince “eyvah!” dedim, olmayacak bir şey bu, Moskova’da kesinlikle kabul edilmez …”
Dışarıda Beslan halkı da içeridekiler gibi okulun çevresinde uykusuz ve endişeli bir gece geçirmiştir. Nihayet yavaş yavaş sabahın ilk ışıkları Beslan’ı da aydınlatmaya başlar. Üç çocuk annesi Larisa Tomaeva, “O ilk gecenin nasıl geçtiğini bir biz bir de Tanrı bilir.”
Gece yağmur yağmasına rağmen sabah güneşi günün çok sıcak geçeceğini haber verir gibiydi. Çocuklar uyanmış ve aşırı gergin bir haldeydiler. Ulusal haber kanalları hala içeride 120 kadar rehine olduğunu ve “görüşmelerin de devam ettiğini” yayıyorlardı tüm dünyaya. Bu nedenle teröristler de ikinci güne aşırı sinirli ve daha fazla tehditkâr başlamışlardı. Rehinelere, “Sizin onlar için bir koyun sürüsünden farkınız yok, kimse sizin hayatınızla ilgilenmiyor bile…” diyorlardı.
Elvira Tuaeva, 12 yaşındaki kızı Karina ve 10 yaşındaki oğlu Khetag ile teröristlerden birine yakın bir yerdedir. “Ona çocukları neden rehin aldıklarını, onların ne günahlarının olduğunu sordum. Bana “Benim de çocuğum öldürüldü; senin çocuğun neden benimkinden daha değerli olsun ki” diye yanıt verdi. Sorumu yineledim ve çocukları bırakın diye ısrar ettim. Bu kez “Dzasokhov sizin başkanınız değil mi? Ona oy verdiniz ve onu seçtiniz. Peki, o ne yaptı? Gelsin Çeçenya’da bizim çocuklarımızı, annelerimizi, kardeşlerimizi öldürsün diye Osetya topraklarını Ruslara açtı, değil mi? Peki siz bir şey yaptınız mı onları durdurmak için, hiçbir şey!” diye bağırdı.
Doktor Larisa Mamitova: “Çevremdeki rehineler arasında stresten ve sıcaktan aşırı sinir gerginliği ve histeri nöbetleri artmaya başladı… Teröristler de sürekli tavana ve duvarlara ateş ediyorlar ve bu da durumu iyice ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Özellikle çok küçük çocuklar felç ve bilinç kaybı semptomları gösteriyordu. Diyabet hastası olan küçük bir kız annesinin yanında yere uzanmış yatıyordu ve nefes alışları ölmek üzere olduğunu gösteriyordu. Endişeli gözlerle yüzüne baktım, “Endişe edecek bir şey yok, uyuyor” dedi bana...
Öğleden sonra teröristler aniden hareketlendi ve daha heyecanlı bir havaya girdiler. Biri salona dönüp tavana bir şarjör boşalttıktan sonra “Kesin sesinizi ve salonun ortasından itibaren bir koridor açın… Birileri gelecek ve sizin kaderiniz kararlaştırılacak” diye bağırdı. Aslında gelecek olan birileri değil biriydi: Ruslan Ausev, İnguşetya’nın görevden azledilmiş eski Devlet Başkanı. Osetya hükumeti adına ilk gün öğleden sonra Vitalii Zangionov’un yaptığı telefon görüşmesinden sonra teröristlerle hiçbir ilişki kurulmadı. Moskova cephesinde de değişen bir şey yoktu.
Durum giderek kötüleşiyor, rehineler umutsuzluk içinde bir şey yapamamanın acısını çekiyordu. Bu arada “bir şeyler” oldu. Okulun çevresine özel birliklere ek olarak bir tank birliği getirildi ve yine bir “sahra hastanesi” getirilip donatıldı. Moskova rehineleri “kurtarmaya” kararlıydı.
Bu arada FSB ve Osetya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri arasındaki iletişimsizlik ve Moskova’nın ilk günden itibaren niyeti hakkında ilginç bir olay yaşandı. Beslan’a 1 km. kadar uzakta bulunan Farn köyü halkı panik içinde en yakın karakola gidip boş olan köy okulunun teröristler tarafından basıldığını ihbar ederler. Karakol polisleri köye gelir ve Beslan 1 No’lu okuluyla aynı mimari yapıdaki okula yaklaştıklarında FSB birliklerinin “baskın provası” yaptığını anlarlar. Bu provadan ne civar karakolların, ne köylülerin ne de Osetya hükümetinin haberi vardır. Bu provadan haberdar olan Beslan halkı “Okula baskın yapılacak” korkusu yaşamaya başlar ve Ruslara baskın yapmayın diye baskı yaparlar. Ama onların “kesinlikle yapılmayacak” şeklindeki sözlerine de inanmazlar.
Ausev’in ayrılmasından sonra Fatima Tskaeva, 6 aylık kızı, 3 yaşındaki oğlu ve 10 yaşındaki kızı için “Bizi bırakın” diye teröristlerden birine ısrarla ve ağlayarak yalvarmaya başlar. Sinirlenen adam, “Seni orospu, otur yerine, senin yüzünden hiç kimse yerinden kalkmayacak artık!” diye bağırarak Fatima’yı yere savurur. Bu olaya yakından tanık olan Zalina Levina “ Bu olaya tanık olduktan sonra her şey gözümde simsiyah oldu, bütün umutlarımın da bitiş sahnesiydi bu olay” diyecektir.
Zalina açlıktan ve susuzluktan kıvranan çocuklar için adının Abdulla olduğunu hatırladığı bir teröristten yiyecek ve içecek bir şeyler vermesini ister. “Son kullanım tarihi çok geçmiş bir süt tozu paketi attı önüme. Paketin içindeki süt tozunu elimle “temizlediğim” döşemeye döktüm ve yakındaki çocuklara yalamalarını söyledim. Çocuklar söyleneni tıpkı “hayvanlar” gibi yerine getirdi…”
Zalina devamla, “Fatima’nın 6 aylık kızı Liza ölmek üzereydi… Birden aklıma nereden geldi bilemiyorum ama Fatima’nın yanına gittim, çocuğu kollarından aldım ve salonun çıkış koridoruna doğru yürümeye başladım. Öldürüleceğim aklıma dahi gelmedi, robot gibiydim ve hiçbir şey düşünmüyordum. Koridorun sonunda iki silahlı nöbetçi vardı, bana durmam için bağırdılar. Durdum ve o anda odalardan birinin kapısı açıldı ve Ausev göründü. Bana kafasıyla yürümeye devam etmemi işaret etti. O anda Liza ağlamaya başladı, Ausev Liza’yı kollarımdan aldı ve ben çıkış kapısını açtım ve dışarı çıktım. Galiba, Ausev’in yanında ateş edip beni vurmaya cesaret edemediler. Kısa bir süre sonra Ausev kollarında 6 aylık Liza ile arkamdan çıktı. Ausev, yanımıza kadar gelen Liza’nın annesi Fatima’yı da çıkarmak istedi ama o diğer iki çocuğunun yanına dönmeyi tercih etti. Her üçü de ertesi gün öldüler…”
Ausev’in ardından çoğu çocuk 26 rehine daha bırakıldı. “Albay” Ausev’e Şamil Basayev’in Vladimir Putin’e hitaben yazdığı 30 Ağustos 2004 tarihli bir mektup verecektir.
Ausev’in ayrılmasından birkaç saat sonra teröristler gözle görülür bir dengesizlik ve yükselen bir gerginlik içine girerler. Tavana daha fazla ateş etmeye, daha fazla tehditler savurmaya ve rehinelerin acınacak durumlarıyla daha fazla alay etmeye başlarlar. Onlar herhalde serbest bıraktıkları 26 rehine karşılığında hiçbir şey elde edemediklerini düşünmeye başlamışlardı. Putin kendisine iletilen mektubu kesinlikle okumuş ama hiçbir uzlaşmayı kabul etmiyor olmalı.” diye düşünmeye başlarlar.
Vücutlardaki aşırı terlemeden ileri gelen su kaybı ve susuzluk etkisini yavaş yavaş göstermeye başlar. Beyinler ve irade, kendini sıkmak falan işe yaramaz artık. Önce çocuklar ardından yetişkinler, birçoğu farkında olmadan, çamaşırlarını ıslatmaya başlar. İlk günden beri yanlarında bulunan küçük su şişelerine idrarlarını yaparlar ve... yine önce çocuklar olmak üzere herkes kendi idrarını içmeye başlar…
Bir rehine: “Korkunçtular… Küçücük çocuklara dahi tuvalete gitmek için izin vermediler… Bir ara “Bunun içine yapın” diyerek birkaç kova dağıttılar. Ergen çocuklar utandıklarından olacak tuvaletlerini kovaya yapmayı reddettiler ama daha küçükler koşarak yaptılar. Üç gündür tuvalete gitmeyen büyükler ise oturdukları yerde kendi üzerlerine yaptılar… Sığırlar gibiydik… İçinde bulunduğumuz bu kötü duruma bir de korkunç bir idrar kokusu eklenmişti. Önümde on altı yaşlarında, uzun saçlı ve güzel yüzlü bir erkek çocuk vardı. Bilinçsizce hareketler yapıyordu, ona kafasını dizlerime koyabileceğini söyledim. “Susuzluktan ölmek üzereyim” dedi. Daha genç olan bir başka çocuk idrarını gömleğine yapmıştı. Çocuğa gömleği emmesini söyledim. “Utanmana gerek yok, bütün erkekler yapardı bunu” dedim ama ikna edemedim. Reddetti… Ama daha küçük çocuklar gömleği emerek susuzluklarını biraz olsun “giderdiler”.
Daha sonraki günlerde bu ergen erkek çocukların tanımadıkları kadınların ve öğretmenlerinin önünde “altına işememek” için nasıl olağanüstü bir direnç gösterdiklerini anlatacaklardı. Bu olay ve duygu sadece Kafkasya’da görülebilir.
Doktor Larisa Mamitova:”Erkekler kadınların önünde idrarlarını yapmayı utançtan reddediyorlardı. Çok acı çektikleri belliydi. Teröristlerden birine yaklaştım ve ona erkeklerin kadınların önünde tuvaletlerini yapamadıklarını ve onların tuvalete gitmelerine izin vermelerini istedim. Kabul ettiler ve “Sadece erkekler” diye ilave ettiler. Erkekler, dörder kişilik gruplar halinde tuvalete gitti. Bir grup tuvalette iken ardından gidecek olan grup rehin olarak tutuluyordu. “Yanlış bir şey yaparsanız vururuz” diyerek…
Larisa Tomaeva: “Küçük bir kız çocuğu, üzerinde çok güzel dikilmiş mavi bir eteklikle anneannesiyle birlikte oturuyordu. Birden ayağa kalktı ve etekliği ıslanmaya başladı; damlalar yere düşüyordu. Çocuk aceleyle etekliğini kaldırdı ve kendi idrarını emmeye başladı… Fotoğrafı gözünüzün önünde canlandırabiliyor musunuz?”
Zemfira Sozieva-Agaeva henüz meme emen bebeğini evde bırakıp iki oğlu,11 yaşındaki Aleksandr ve 9 yaşındaki Georgii ile okuldadır. İlk iki gün Zemfira henüz bebek olan rehineleri emzirir. Kendi oğlu Georgii ikinci gün susuzluktan dayanamayacak duruma gelince annesi sütünü emmesini ister ve onu zorlar. Çocuk reddeder ama annesi zorla Georgii’nin burnundan yakalayıp onu emzirir. Üçüncü gün de denerler ama Zemfira’nın susuzluktan memeleri de “kurumuştur”. Georgii ise “Senin sütün küçük kardeşime ait, zaten hakkım yok buna” der… Georgii küçük kız kardeşini bir daha göremez…
(Kaynak: Timothy Phillips, Beslan, The Tragedy of School No 1, Granta Books, London 2007).
3 Eylül 2004 sabahı “içeriden bir patlama sesi” geldiği bahanesiyle Rus Özel Birlikleri okula baskın yaptılar. 192’si çocuk 334 kişi öldürüldü. 610 kişi ağır ve hafif yaralandı ve bunların da 356’sı çocuktu.