NART DESTANLARI
Nart Destanları Nasıl Okunmalı?
Konu ile ilgili yaptığım araştırmalardan şu sonucu çıkardım: En azından beş bin yıldan beri Mezopotamya, Orta-Doğu, İran, Hint, Asya, Orta, Batı ve Kuzey Avrupa coğrafyalarında yaşayan halkların hikâyelerinin, kurulan ve yıkılan devletlerin, imparatorlukların, yaratılan uygarlıkların ve dinlerin önemli aktörlerinden biridir İskit-Sarmat ve Alanlar.
Bu halkların gerek geç antik çağdaki gerekse erken Ortaçağ’daki rolleri Avrupalı modern tarih yazıcıları tarafından bilerek ihmal edilmiş ve görmezlikten gelinmiştir. Bunun birçok nedeni var ancak bana göre en önemli neden Avrupa’nın dünyayı “Avrupa merkezci” ve şovenist bir anlayışla algılaması ve öyle tanıtmasıdır. Bu anlayışla yazılan tarih yazımında Avrupa kökenli olmayan, Asya bozkırlarından gelen “Barbar” göçebe, savaşçı ve İrani bir dil konuşan Sarmatların, Alanların adları, rolleri, hikâyeleri yer almayacaktı ya da önemsizleştirilecekti. Bu, tam da böyle olmuştur.
İkinci önemli neden bu halkların yaşam biçimlerinin göçebe ve savaşçı karakteri nedeniyle yazılı uygarlığa geçememeleri ve bize ait yazılı kayıt olarak ne varsa hepsinin ya Roma ya Yunan ya da diğer milletler (Fransız, Alman, Rus, Gürcü, Arap vd ) tarafından yazılmış olmasıdır.
İskitler, Sarmatlar, Alanlar ve Osetler Hint-Avrupa halklar topluluğu diye kısaca tarif edilen büyük ailenin bir koludur. Hint-Avrupa halkları; İran, Hint, İskit, Germen, Roma, Yunan, Kelt, Slav, İskandinav ve Baltık halklarıdır. Bu halkların hemen hemen hepsinin kendi tarihleri ve “mitolojileri/destanları” vardır. Ancak, bu farklı mitolojilerde Hint Avrupalı karakterini net bir biçimde yansıtan üç temel destan vardır: Hint mitolojisi veya destanları, Mahabharata, Roma Kuruluş Destanı ve Nart Destanları.
Nart destanlarının ortaya çıkış dönemi hakkında kesin bir şey söyleyemiyoruz. Destanların başlangıcını İskitler dönemine kadar götüren bilim adamları var, ancak daha da eski oldukları varsayımı da kabul ediliyor. Nart Destanları en az dört bin yıldan beri sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmış ve nihayet yirminci yüzyılın ilk yarısında Kuzey Kafkasya’da ve Osetya-Alanya’da köy köy dolaşan Rus ve Oset bilim adamları tarafından derlenip yazıya dökülmüşlerdir. Nart destanları binlerce yıl, kuşaktan kuşağa profesyonel bellek uzmanlarınca önce ezberlenmiş sonra da başkalarına aktarılmış ve bize kadar ulaşmıştır.
Nart Destanları mitolojidir aynı zamanda. Mitoloji ise modern tabirle “ideoloji”dir. Eski, çok eski toplumların dünyayı ve toplumu nasıl gördükleri, nasıl algıladıkları ve nasıl olmasını istediklerini anlattıkları bir “model”dir. Bu dünya ve toplum modelinde hayali kahramanlarla gerçek kahramanlar, hayali toplumla gerçek toplum iç içedir. Tüm mitolojilerde insanlar kendi yaşamlarını süsleyerek, mitolojik yaratıklarla, devler, tanrılar, yarı-tanrılar, canavarlarla vb. besleyerek abartılı bir şekilde anlatırlar.
“Nartlar” hayali bir halktır. İskit-Sarmat ve Alanların kendi kökenleriyle ve uzak atalarıyla özdeşleştirdikleri hayali bir topluluktur. Nartlar yeryüzünde henüz insanların olmadığı ama devlerin ve birçok tanrının hüküm sürdüğü zamanlarda yaşamışlar ve devlerle sürekli bir mücadele içinde olmuşlar. Çoğu kez, tanrıların da yardımıyla, devleri yenmeyi başarmışlar. Sonunda yeryüzünde yenmedikleri kimse kalmayınca Tanrı’ya meydan okumuşlar ve Tanrı da onları yok etmiştir.
Hint - Avrupa kökenli halkların mitolojilerinde öne çıkan kapsayıcı ortak bir “öz” vardır. Bu öz bilim adamları tarafından “üçlü ideoloji ya da üçlü işlev” diye tanımlanmaktadır. Bu üçlü işlev Hint-Avrupa kökenli halkların dünyayı algılamaları ile ilgili “model”in omurgasıdır. Hint-Avrupa halkları mitolojisinde bu “üçlü işlevi” keşfeden ünlü Fransız dilbilimci Georges Dumezil’dir.
Bu halklar dünyayı ve onlar için ideal toplumu kurgularken önce gökyüzü sakinlerini tanımlayıp yerleştirdiler ve dinsel ritüellerin ve ruhban sınıfının zeminini oluşturdular. Ardından yeryüzünde yaşayan insanların faaliyetlerini ve karşılıklı ilişkilerini düzene koydular. Bu üçlü işlev iktidarı, aklı ve sağduyuyu sembolize eden din adamları ve/veya hükümdar; fizik gücünü sembolize eden savaşçılar ve son olarak bereketi, üretimi ve zenginliği sembolize eden çiftçi, hayvan besleyici ve tüccarlardan oluşur.
İskitler hakkında elimizde olan yazılı kaynaklar Herodot, Lukianos, Hypokrat, Strabon gibi Antik Çağ Yunan tarihçileri ve gezginleridir. Herodot Tarihi’nin dördüncü cildi İskitlere ayrılmıştır. Konuyla ilgili tüm veriler, arkeolojik kazılar vd bu büyük Antik Çağ tarihçisinin İskitler hakkında yazdıklarını doğrulamaktadır.
Herodot’a göre İskitler kendilerini “dünyanın en genç ırkı” olarak tanımlıyorlar ve kendi kökenlerini şöyle açıklıyorlardı:
“Bu ülke boştu, burada ilk olarak Targitaos adında bir adam doğdu. Targitaos’un babası Zeus, anası da Borysthenes ırmağının (bugünkü Dinyeper) kızıymış, öyle derler. Targitaos’un üç oğlu olmuş: Lipoksais, Arpoksais ve en küçükleri Kolaksais. Bunların zamanında Skythia’ya gökyüzünden altından yapılma zanaat araçları düşüyor: bir karasaban, bir boyunduruk, bir balta (başka bir kaynakta ok ve mızrak) ve bir kupa. Bunları ilk olarak en büyükleri görüyor ve almak için yaklaşıyor; altından objeler kızıl kor oluyor. O geri çekiliyor ve ortanca ilerliyor. Gene aynı şey oluyor. Maden öyle ateş saçıyor ki o da uzaklaşmak zorunda kalıyor. Sıra üçüncüye, en küçüklerine geliyor; o yaklaştığı zaman maden soğuyor ve o da bunları alıp evine götürüyor. Mucizeyi gören büyükler krallığı en küçükleri Kolaksais’e veriyorlar. (…) Gökten düşen bu kutsal altını krallar çok büyük bir dikkatle saklarlar ve her yıl büyük kurbanlar keserek adak adarlar ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışırlar. (…) Yurtları çok büyüktür, o kadar ki Kolaksais üç krallığa ayırmış, her birini bir oğluna vermiştir; bu krallıklardan her biri diğerlerinden daha büyüktür, altın burada saklanır. (…) Bunlara İskitler adını Yunanlılar takmıştır, onlar kendilerini Skoloti diye tanımlarlar.”
Gökten düşen bu nesnelerin simgesel anlamı onların Hint-İran üçlü işlevi temsil etmeleridir. Kupa ayin ve ibadet için (hükümranlık); balta veya ok ve mızrak savaş için (savaşçılık); saban ve boyunduruk tarımsal üretim için (zenginlik…)
Nart destanlarında bu üçlü işlev “üç aile / ærtæ Nartı” tarafından temsil edilmektedir. Bu aileler Alegate, Ehsertegate ve Borate aileleridir. Alegate ailesi din adamları, bilge ve adil fertlerden oluşur ve Uellagkau’de (Yukarı köy) yaşarlar; (Hükümranlık, akıl ve sağduyu). Ehsertegate ailesi korkusuz ve gözü pek savaşçılardan oluşur ve Astæuggagkau’de (Orta köy) yaşarlar; (Savaşçılık). Borate ailesi sürü zenginidirler, kurnaz ve güvenilmezdirler; onlar da Dellagkau’de (Aşağı köy) yaşarlar (Zenginlik, üretim, bereket).
Destanları oluşturan hikâyeler daha çok sayıca az olan savaşçı Ehşertegateler ile sayıca kalabalık olan zengin Borateler arasındaki savaşlardan oluşur. Her seferinde Ehşertegate ailesi Boratelere üstün gelir. Bugün dahi Osetya’da zenginliğin imrenildiği ancak zenginlere çok fazla itibar edilmediği ve saygı gösterilmediği bilinir.
Mahabharata diye bilinen Hint mitolojisini en ince detaylarına kadar inceleyerek destanların omurgasını oluşturan “üçlü ideoloji”yi açığa çıkaran İsveçli Profesör Stig Wikander’dir. Destanlardaki kral Pandu’nun beş oğlu veya Pandavalar Veda dinindeki üç işlev tanrılarının bir tür kopya edilmesi sonucunda ortaya çıkarlar. Bu sempatik kişilikler düzensiz, tesadüfen ve ayrı ayrı değil tam tersine en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, belli bir plan dâhilinde destana yerleştirilmişlerdi.
Baba tanrılar dizisi model alınmış ve beşkardeş hükümranlık, savaşçı güç ve bereket ve zenginlik işlevlerine göre bir takım oluştururlar. Bunlardan Yudhisthira meşru hükümdarı, Bima ve Arcuna savaşçıları, Nakula ve Sahadeva (ikizler) sığır ve at yetiştirmekle uğraşan halk kitlelerini temsil ederler.
Roma’nın kuruluş tarihini yazan “yazıcılar” ve tarihçiler üç halktan ve bu halkların liderlerinden ve karşılıklı savaşlarından bahsederler uzun uzun. Bu halklar Ön-Romalılar (Latinler), Etrüskler ve Sabinlerdir.
Ön-Romalılar tanrı Jupiter tarafından korunurlar ve şefleri Romulus’tur. Jupiter ve onun yeryüzündeki simetriği olan Romulus akıl, sağduyu ve iktidarı temsil eder. Etrüskler savaş tanrısı Mars tarafından korunurlar ve şefleri Lucumon’dur. Savaşçı yetenekleri ve cesaretleriyle öne çıkarlar. Lucumon da savaş tanrısı Mars’ın yeryüzündeki simetriğidir. Sabinler bereket tanrısı Quirinus tarafından korunurlar ve şefleri Titus Tatius’tur. Zenginliği ve bereketi temsil ederler.
Roma’nın kuruluş tarihi bu “üç topluluk” arasındaki savaşlar, antlaşmalar ve sonuçta ideal bir sentezle tamamlanır.
Roma’nın kuruluş tarihi ile ilgili hiçbir belge ve kayıt yoktur. Yazıcılar mitoloji ve gerçeğin hayali bir harmanlamasını yapmışlar ve tarihi kafalarındaki “üç işlevli ideal modele” göre kurgulamışlardır.
Bu model Eski Yunan’da da görülür. Mitolojik Truva savaşını herkes en azından duymuştur. Truva bugünkü Çanakkale yakınlarında Hisarlı Höyük diye bilinen yerdeki antik bir şehir devletidir. Helenlerle Truvalılar arasında on yıl süren ve Truva’nın yakılıp yıkılmasına neden olan savaştır. Bu savaş Homeros’un imzasını taşıyan İlyada destanının ana konusudur. Destanlar M.Ö. 8’nci yüzyılda yazıya dökülmüştür. Truva savaşı Hint-Avrupa mitolojilerine özgü üç bölümlü yapının açık bir uygulamasının sonucunda patlak vermiştir. Savaşın nedeni Truvalı çoban-prens Paris’in “yanlış seçimi”dir.
Efsaneye göre İolkos Kralı Pelans ile Thetis’in düğünlerine davet edilmeyen kavga tanrıçası Eris’in (Nifak), sinirlenip bir oyun düzenlemesi ve Hera, Athena ve Afrodit’in oturduğu ziyafet sofrasına, üzerinde ‘En güzel kadın için’ yazılı bir altın elma atmasıyla başlar. Altın elmanın kime ait olduğuna ilişkin üç güzel tartışmaya başlarlar, anlaşamazlar ve Zeus’ten bu sorunu çözmesini isterler. Zeus de işin içinden çıkamayınca, çareyi Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris’i hakem ilan etmekte bulur. Güzellerden her biri kendisini seçmesi için Paris’e vaatlerde bulunurlar. Hera, Paris’i Asya’nın hâkimi yapacağını söyler (hükümranlık). Athena ona savaşta yenilmezlik gücü vereceğini vaat eder (savaşçılık). Afrodit ise kadın güzelliğine ve cinselliğine sahip olmayı vaat eder (şehvet). Hint-Avrupa geleneksel düşünce tarzında şehvet de, tıpkı bereket ve zenginlik gibi, üçüncü işlevin önemli bir yönüdür.
Paris, Afrodit’e kanar ve dünyanın en güzel kadınını elde etmek için Afrodit’i yarışmanın birincisi seçer. Paris, Afrodit’in yardımıyla Sparta’ya gider, Helen’i kaçırır ve prensi olduğu Truva şehrine geri döner. Bunun üzerine, kendini hakarete uğramış sayan Menelaos, ordularını toplayarak Truva’ya savaş açar. Böylece on yıl sürecek Truva savaşı başlamış olur.
Bu hikâyede Hint-Avrupa mitolojilerinde ortak öz üçlü ideoloji açıkça görülmektedir. Paris’in Afrodit’i seçerek şehveti hükümranlık ve savaşçılıktan daha üstün bir yere koyması hem kendinin hem de Truva’nın (ülkesinin) mahvına yol açacaktır.
Geçelim İran destanlarından Pehlevi metinlerinde yazılı olan Feridun’un oğullarının seçimine ve “üçlü ideolojinin” İran mitolojisindeki yansımasına. Ancak burada seçimi yapacak olan bir kişi değil üç kardeştir. “Kral Feridun’un üç oğlu oldu; isimleri Salm, Toz ve Eriç’ti. Üçünü birden huzuruna çağırdı ve şöyle dedi: “Tüm dünyayı aranızda paylaştıracağım; her biriniz en çok neyi istediğini söylesin ki ben de onu vereyim.” Salm büyük zenginlikler istedi; Toz yiğitlik istedi ve Kawa’nın şanını taşıyan Eriç ise kanun ve din istedi. Kral Feridun:”Her birinizin payına istedikleriniz düşsün, dedi”. Feridun krallık tacını da Eriç’e verdi”. Aynı üç işlevli ideoloji Germen, İskandinav ve İrlanda mitolojilerinde de vardır.
Nart destanlarındaki “Ærtae Nartı” diye bilinen üç ailenin kahramanları yarı tanrı kişiliklerdir. Alegate ailesi hakkında pek fazla bilgi ve hikâye yoktur, sadece bu ailenin Aleg’in soyundan geldiği bilinmektedir. Bu aile bilgelerden, akıllı, adil din adamlarından oluşmuştur. Diğer iki aile arasında hakemlik yaparlar ve Nartları bir araya getiren törensel büyük içkili ziyafetler düzenlerler.
Ehsertegate ailesinin iki kuşak kahramanları vardır. Birinci kuşak kahramanlar ikiz kardeş olan Urızmeg ve Hemits’dir. Babaları Ehser anneleri ise sular tanrısı Donbettir’in kızı Dserasse’dir. İkinci kuşak kahramanlar ise Soslan ve Batraz’dır. Soslan’ın babası bir Nart çobanıdır ve Soslan bir kayadan doğmuştur. Demirciler tanrısı Kurdalegon Soslan’ın vücudunu çelikleştirir. Vücudu doğuştan çelikten olan Batraz ise Hemits’in ve mitolojik ve cüce bir halk olan ve yeraltında yaşayan Bycenete’lerin gündüz kurbağa gece kadın olan kızının, Bicenon’un oğludur. Batraz’ı babası Hemits “doğurmuştur” (Bir tür taşıyıcı anne gibi).
Borate ailesi Bore’nin soyundan gelmektedir ve destanlarda adı geçen şefleri Burefernıg’dir. Burefernıg “bire: çok, bol” ve “farn: zenginlik, refah” sözcüklerinden türemiş bir sözcüktür.
Destanların kadın kahramanı Wurıjmeg’in ana tarafından kız kardeşi ve karısı Satana’dır. Satana da Ehsertegate ailesinin bir üyesi sayılır ama babası erkek cinsinin ve yolcuların koruyucu tanrısı Uastırci, annesi ise sular tanrısı Donbettir’in kızı Dzerasse’dir. Ehsertegate ailesinin şefi Urızmeg’in “kız kardeşi” Satana ile evliliği ilk bakışta anormal bir durum gibi görünmektedir. “Ensest” bir ilişki söz konusudur. Ancak bilinen bir gerçek gerek diğer Hint-Avrupa halklarında gerekse Osetler ve atalarının kültüründe akraba evliliği yoktur.
Destanlarda Wurıjmeg, Satana’dan önce, Alegate’lerin kızı güzel Elda ile evlidir. Satana evlenme yaşına gelince Urızmeg’den başka kimseyle evlenemeyeceğini anlar ve Elda’yı saf dışı etmek için büyüye başvurur. Urızmeg’i de oyuna getirir ve yatağına girer. “Alegatı Elda” oyuna getirildiğini anlayınca olayı gurur ve şeref meselesi yapar ve kahrından ölür. (Ailenin temsil ettiği işleve uygun bir son). Satana güzellikte, zekâda ve kadın işlerinde (rong mayalanması) Elda’dan üstün olduğunu kanıtlamıştır.
Satana daha sonraki süreçte yine büyü yaparak kendini çok yaşlı ve çirkin bir hale sokar.
Urızmeg’i, biraz da zorlayarak, bu kez Borate ailesinin bir kızıyla evlendirir. Ama düğün gecesi tekrar eski güzel ve çekici kadın haline gelir. Urızmeg bunu görünce Borate ailesinin kızının yüzüne dahi bakmaz. Kısa bir süre sonra Boratelerin kızı köyden kendine yatak arkadaşı olacak birilerini bulur. Sonucu bilmiyoruz ama Boratelerin kızı da ailesinin temsil ettiği işleve uygun davranmıştır (hafiflik, şehvet ve onursuzluk).
Satana, Kafkas ev sahibelerinin ve ev kadınlarının ideal bir modelidir. Her şeyi düşünen ve temin edendir, akıllı ve zekidir, güzel ve çekicidir. Diğer iki ailenin kadınlarının temsil ettiği işlevlerden daha üstün bir işleve sahiptir Satana. Bu böyleyken sembolik olarak onun Alegate veya Borate ailesinden biriyle evlenmesi uygun düşmezdi.
Ehsertegate ailesinin kahramanları yine üçlü bir şemaya göre üretilmişlerdir. Hint-Avrupa halkları kültüründe yaşamın kaynağı üç temel elementtir: güneş, toprak ve su. Bu elementlerin mekânsal simetrileri gökyüzü, yeryüzü ve denizi de içine alan yeraltıdır. Satana’nın babası Uastırci’dir ve gökyüzünde yaşar. Annesi sular tanrısı Donbettir’in kızı Dzerasse’dir ve denizin derinliklerinde yaşarlar. Batraz’ın annesi cüce Bycenete’lerin kızıdır ve bu aile de yeraltında yaşar. Batraz da gökyüzünde yaşar ve sadece savaş zamanı yeryüzüne iner. Batraz aynı zamanda savaş ve fırtınalar tanrısı Ares’in simetriğidir. Osetler bugün dahi şimşek çaktığında “Bu Batraz’ın kılıcıdır” derler. Soslan Güneş’in kızı ile evlidir, vb.
Oset “kuvd (davet)” larındaki “artæ çiri (üç börek)” de bu üçlü şemanın bugün de devam eden yansımasıdır. Gökyüzü, yeryüzü ve yeraltını sembolize ederler. Yuvarlak Ciri güneşi temsil eder. Sekiz parçaya bölünmesi de güneş ışıklarının simgesel formudur.
Kuzey Kafkasya’da yaşayan diğer halklar da “kendi Nart destanlarını” anlatırlar. Ancak Nart destanları esas olarak Osetlerin ataları olan İskit-Sarmat ve Alanlara aittir. Bu halklar Nart destanlarını Alan-Osetlerden almışlar ve onlara kendi renklerini katarak dönüştürmüş ve başkalaştırmışlardır.
Gerek Doğu (Kabardey) gerekse Batı (Adıge) Çerkeslerinde üç aileden oluşan bu yapı tamamen kaybolmuştur. Nartların hepsi savaşçı kahramanlardır ve ailelerinin kim olduğunun önemi yoktur. Werezmes (Wurıjmeg), Xemes (Hemits), Peterez (Batraz), Sawsereg (Soslan) akrabalık dereceleri korunmakla beraber bir “aile” adına sahip değillerdir. Boratelerin aile şefi Bore ile Urızmeg çoğu yerde yer değiştirmişlerdir. İşlevsel ailelerden sadece Alegate ailesi Aleg’xer olarak korunmaktadır. Hatta bu ailenin işlevleri Çerkeslerde Osetlerde olduğundan daha ayrıntılı betimlenmiştir. Oset anlatılarında Alegate ailesinin rolü ve önemi daha arka plandadır.
Abhazlarda ise Nartlar Sesreg ve onun doksan dokuz kardeşinden oluşan savaşçılardan ibarettir. Onlar aynı zamanda hayvan sürüleri de yetiştirmektedirler ve bu ikincil uğraşlar aralarında Oset Nart destanlarında olduğu gibi ayrımlara yol açmaz.
Tatarlarda da üçlü yapı kaybolmuş ancak Sxurtuklar (Ehsertegate) ve Aligler (Alegate) korunmuştur. Sxurtuklar Wurıjmeg tarafından temsil edilmektedir ancak Urızmek bu aile tarafından büyütülmüştür ve gerçek Sxurtuk değildir. Sosruko (Soslan) da Wurıjmeg’in karısı Satana tarafından evlat edinilen öteki kahramandır. Bununla beraber Aligler (Alegate) ailesi ve işlevi hemen hemen Osetlerdeki gibi aynen korunmuştur.
Özellikle İnguşlarda üçlü yapının yerini ikili bir yapı almıştır. Ve destanlar kötülerle iyilerin savaşı gibi sunulmaktadır. Bunlar Nartlar ve Orxustoylardır. Oset anlatılarındaki işlevler hemen hemen tamamen kaybolmuş, ortaya bambaşka Manici bir hikâyeler bütünü çıkmıştır.