Misafir Yazar
Smetana İster misiniz? / Tsarikati Alim Sarıaslan
1996 yılının ikinci yarısında ziyaret etme fırsatı elde ettim atalarımın geldiği toprakları. Bu yolculuk birçok anıyı biriktirmeme sebep olduğu gibi, hayatıma yeni bakış açıları da kazandırmıştı.
Atalarımız boş yere dememişler “çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir” diye. Siz yine okumayı tercih edin ama, “İnsan okuduğunu unutur, gördüğünü hatırlar, yaptığını bilir.” sözünü de bir kenara yazın.
Osetya’daki tek havaalanının Beslan’da olması nedeniyle bölgeye gitmek isteyenlerin tercih ettiği bir şehirdir Beslan. Daha sonraları, anılarımızda maalesef çok olumsuz bir katliamla yer alacak olan vahim olayda hayatını kaybedenleri rahmetle anmadan geçemeyeceğim.
Benim bu seyahatimdeki en büyük avantajım, ana dilim olan Digoronca'dan dolayı, kendimi başka bir ülkeden ziyade, doğduğum topraklarda, köyümde, şehrimde geziyormuşum gibi hissetmemdir. Bu hissiyatımı, bir akşam gençlerin Vladikafkas sokaklarında arabalarının camlarını indirerek park ettikten sonra, Mustafa Sandal’ın “Araba” şarkısını son ses ile dinleyip eğlenmeleri pekiştirmiştir. Bu duygu ile kendimi bir anda İstanbul’da Galata köprüsü, Kumkapı veya Beyoğlu’nun arka sokaklarına sürüklenmiş buldum. Sürüklendiysem de, hemen kendime geldim. Ben buraya atalarımın doğduğu topraklara gelirken, bizde olmayan farklı yönleri, özellikleri keşfetmeye geldim diyerek ziyaretime/gözlemlerime başladım.
İtiraf etmeliyim ki bu seyahat esnasında Osetya hakkında detaylı bir bilgiye sahip değildim. Fakat Rus Edebiyatı’na olan ilgim sayesinde bölgeyi sanki daha önce ziyaret etmişim hissine kapılmıştım. Tolstoy’un Hacı Murat’ı Rus Edebiyatı’nda Kafkas Halkları ile ilgili olup, özellikle Terek nehrini gördüğünüzde ben bu anı daha önce yaşamıştım ya da bu filmi daha önce seyretmiştim duygusuna kapılıyorsunuz. Yaz aylarında düşen debisi ile Terek nehri, sizi mutlaka çevredeki parklarda oturmaya davet ediyor. Romanda, nehirden karşıya geçmek için azgın ve köpürmüş suların geçilmesi konu edilse de, sakin hali de sizi gözlerinizi kapatıp nehrin akan suyunu seyretmeye, dinlemeye ve huzura davet etmektedir. Bu parklarda yaş ortalaması 70-80 olan kadınların güneşlenirken kitap okumaları ise benim ilk dikkatimi çeken husus olmuştu. Eğitimden kaynaklanan kültürel farklılık bu olsa gerek. Bu gözlemimi daha sonra yaptığım ev ziyaretlerimde de teyit etme imkânım oldu.
Ziyaretimin 1996 yaz olimpiyat oyunlarına denk gelmesinden dolayı özellikle kadınların da içerisinde yer aldığı yaşlıların Türk sporcuların Halter ve Güreş alanındaki başarılarını takip ederek beni de bunlardan haberdar etmeleri “Bilinçli Birey” kavramı için güzel bir örnekti.
Mimari anlayış olarak şehir Bolşevik ihtilali öncesi ve sonrası olmak üzere iki tarzda inşa edilmiş olup, öncesinin yatay mimarisine karşın sonrasının dikey mimarisi dikkat çekmekte. Şehirdeki geniş yollar, parklar ve kaldırımların genişliği dikkate değer nitelikte. Vladikafkas’ın ulaşımı son derece rahat olup ulaşımda toplu taşıma ile şehrin her tarafına ulaşabilmemiz mümkün. Vladikafkas’ın, farklı bölgelerde kurulan bir kaç ısı merkezi ile ısıtılması ise bizim hala gerçekleştiremediğimiz bir belediyecilik anlayışı olarak dikkatimi çekmişti.
Bir ülkenin kültürel yönünden gelişmişliğini mezarlıklarına verdiği önemle tespit ederiz. Ölüsüne değer vermeyen, yaşayanına değer vermez. Mezarlıklar, Batı ülkelerinde olduğu gibi tasarlanmışlar ve İriston’un ekonomik durumunun aksine bakımlıydılar. Anadolu’da kültürel öğelerden dolayı mezarlıklar gösterişten uzak tasarlanırken bu husus yanlış anlaşılmış ve özelikle İstanbul başta olmak üzere tarihi mezarlıklar bile yok olmaya yüz tutmuştu.
Kefiri ilk kez tatmıştım ve farklı bir tat olarak faydaları saymakla bitmeyecek bir gıda olarak zamanla ülkemizde de yayılacaktı.İlkokul çağındaki öğrencilerin, okulun yakınındaki duraktan öğretmenleri nezaretinde otobüse binip toplu olarak tiyatroya gitmeleri, ülkede eğitim anlayışının ne şekilde işlediğine yönelik emarelerini veriyordu.
Ziyaret ettiğim ve tanıştığım insanların özellikle kadınların da eğitimli olması, Türkiye’de neden kadınlarımızı okutmadığımız sorusunu sormama sebep olmuştu. 60-70 yaşlarda olup, okuyup emekliliğini hak eden kadınların varlığı, bizden önce okuma şansı verilmeyen kızlarımıza ne kadar haksızlık edildiği ile yüzleşmemize sebep oluyordu.
Alışveriş için gittiğim bir mağazanın öğle yemeği vakti kapatıyoruz diyerek bizleri dışarı davet etmesi kapitalizmin acımasızlığı ile tanışmamalarının bir göstergesi olarak anılarımda yer bulmuştur. Osetya’da çok büyük fabrikaların Sovyetlerin Birliği’nin dağılması sonrasında üretimden çekilmesi gelecekte yaşanacak işsizlik ve ekonomik sorunların habercisi olarak karşımızda olmasına rağmen, işin acısı zamanın çabuk geçeceğini ve zarar eden fabrikaları kapatmaktan ziyade zarar etmelerinin önüne geçecek politika üretememeleri maalesef yeni nesiller açısından iyi bir durumun habercisi olmayacaktı. Bölgenin su kaynakları bakımından zenginliği özellikle mineral sular ve gazlı sular açısından zengin olması, gelecek için ümit vaat etmekteydi.
Çikola’da Cuma namazı için camiye gittiğimde köyün yaşları ilerlemiş kadınlarının da Cuma namazı esnasında camiye gelmeleri ve bu arada benim yabancı olduğumu anlamaları üzerine kim olduğumu sormaları yaşlı kadınların diyaloğa ne kadar açık olduklarının göstergesi olarak dikkatimi çekmişti. Çikola’da Cuma namazında camiye giden kadınlara karşı Türkiye’de yaşayan kadınlarımızın gitmemesi benim için, yaşam tarzımızdaki bu farklılığın nereden kaynaklandığı sorusunun sorulmasını zorunlu kılmıştır.
Türkiye’de bir zamanlar uygulanan ve zamanla unutulan tek çift rakamlarına yönelik ritüeller… Mutlu olaylarda 3 “Kære” (ahçın) uygulaması… Kutlanacak olaya yönelik misafirini şerefine yaptırılan ve sofradaki en büyük kişinin Kuft’u ile başlayan ve en küçüğe yedirilen “Kære” ile başlayan sofra geleneği…
Barakalardan yapılmış Pazarda küçük bir çocuğun, melodili söyleyişi ile “Smetana ister misiniz?” şeklinde bağırması ile İriston’a ait olan bir süt ürününü keşfetme imkânım da olmuştu. Kefir şimdilerde Türkiye’de de tüketilmeye başlanırken “Smetena” ise ülkemizde tanıtımı yapılmadığı için keşfedilmemiştir. Bu ürünün de Türkiye’de kullanılması için magazinciler veya diyetisyenler tarafından tavsiye edilmesi gerekir. Aksi takdirde çok uzun zaman keşfedilmeyi bekleyecektir.
Ve dönerken son bir kez Mira caddesinden geçip Terek nehrine baktığımda bana, “sen birde beni bahar mevsimlerinde çağlarken gör” gibi, mahzun bir ifadeye bürünerek sanki kırgın bir eda ile güle güle diyordu.