Hayri Ata

Sıt Tibi Terre Levis
1860 yılında Kafkasya'dan kara yoluyla gelen göçmenlerden İnal Kanukov, ki göç sırasında 9 yaşındaydı, ailesiyle beraber geri döndükten sonra "Dağlı Göçmenler" adlı anı kitabında göçün hikayesini yazdı.
Gelirken çekilen zorluklar, açlık, susuzluk ve salgın hastalıklardan ölenler, yerli halkın çıkardığı zorluklar vs. detaylı olarak anlatılır kitapta. Dilini dahi bilmedikleri bir dağ köyünde mola verirler ve yazarın 12 - 13 yaşlarındaki ablası hastalıktan bu köyde ölür.
“Köyün mezarlığına defnedildi ablam,” der İnal. “Ben ve babam defin sırasında hazır bulunamadık. Ertesi gün tekrar Kars'a doğru yola çıkacaktık. Yola çıkmadan önce babam ve ben mezarlığa gittik; babam dua etti ve dua bittikten sonra "Sit tibi terre levis" (Latince 'toprağın pamuk gibi yumuşak olsun' demekmiş) dedi yüksek sesle...” böyle devam eder anılar.
Ben, kitabı okuduğum zaman, Latince olan bu kısa cümleye takıldım; "Sit tibi terre levis(!)".
Kuzey Kafkasya’nın Rus işgalinden sonra dağ köylerinde yaşayan Müslüman Oset halkının Osmanlı'ya göç ederken hafızasındaki bu Latince “dua”nın nereden kaynaklandığı kafamı çok kurcaladı.
Kuzey Kafkasya’nın Hint-Avrupa kökenli halklarından olan Osetlerin İskit- Sarmat- Alan bağlantıları çok tartışılır. İskit-Sarmat ve Alanlar ve bakiyeleri, geç Antik çağda ve erken Orta çağda Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ve günümüz Avrupa’sının kuruluşunun ana aktörlerindendir. M.S. 1. yüzyıldan itibaren Sarmatlar, Roma dünyasına girdiler; zaman zaman savaştılar ve ardından anlaştılar. M.S. 5. yüzyılda Alanlar, Germen kavimleri ile birlikte Roma idaresindeki Galya’ya, İtalya’ya, İspanya’ya zorla girdiler; bunlar da Roma ile hem savaştılar ve hem de ardından anlaştılar. Roma ile hem işbirliği ve müttefik olan hem de ona karşı savaşan bu halklar Roma’yı etkiledikleri gibi ondan etkilendiler de… Özellikle atlı savaşçıların Roma ordusuna dahil edilmesi (şövalyelik kurumu), değişik bozkır savaş taktikleri ve Roma’nın yıkılışını izleyen süreçte kurulan monarşilerde “aristokrat” sınıfın ve krallık ordularının oluşmasında bu halkların doğrudan etkileri vardır.
6. yüzyıldan itibaren Alanların etkisi azaldı veya büyük ölçüde Hıristiyanlık ve monarşist krallıklar tarafından asimile edildiler; Alan adıyla varlıkları günümüze kadar gelmedi; çok sayıdaki yerleşim yeri adları hariç.
Batı Avrupa’yı kasıp kavuran, Roma’nın yıkılışını hızlandıran “kavimler göçü” ne konu olan Alanların bir kısmı izleyen süreçte tekrar Doğu Avrupa’ya ve Kafkasya’ya döndüler. Batı Avrupa’ya doğru olan bu akınlara katılmayan Sarmat ve Alanlarla karışarak bugünkü Doğu Avrupa ülkeleri halklarının çoğunluğunu oluşturan Slavlar içinde eridiler. Geri dönenlerin bir kısmı da bugünkü Anavatan Osetya-Alanya’ya döndüler, ki ülke bölgeyi istila eden Hazarların egemenliğindeydi.
Galya’da iken Loire nehri boyunca ve bugün Brötanya denilen kuzeybatı Galya’da yoğun bir Alan nüfus yoğunluğu vardı. Galya’nın, Franklar tarafından savaş yoluyla birleştirilmesi ile hakimiyetlerini kaybeden bir kısım Alanlar da geri dönenler arasındaydı.
Xaytatı Sergey’in “Iron Xæbærttæ” adlı kitabında, Osetya’da bulunan Lars köyünün, Fransa’nın Loire nehri civarından gelen Alanlar tarafından kurulduğu ve adının da aslında “Loire” olduğu yazar (Loire’ın okunuşu Lars’a daha yakındır). Demek ki, Batı Avrupa’da iki yüzyıl kadar yaşadıktan sonra Kafkasya’ya dönen Alanlar oradan “anılarını” da getirmişler.
Ölen bir insan için tanrıya dua ederek değil de tamamen “pagan” olan “Sit tibi terre levis” diye “dua” edilmesi de Osetler’in Alan bağlantılarını açıkça gösteren bir örnektir. Yoksa 1860 yılında "Müslüman" bir Oset dağlısı bu Latince cümleyi nereden bilecek ve kızının mezarı başında söyleyecek.
Sonradan aklıma geldi. İtalyanca “kız” ve “genç kadın”a “ragazza” denir. Eski Roma’da kadın-erkek ilişkilerinin aşırı “liberter” (özgürlükçü) olduğu bilinir. Alanlar, Roma ile tanışınca, kadınların "ahlaksız" oldukları düşüncesiyle onlara büyük tepki gösterdikleri öne sürülür. Bizde de, bir kadına hakaret veya aşağılama amacıyla “gazza” denmesinin kaynağı budur. “Romalı kız, kadın” demektir sözcük anlamı.
Yaşlı insanlara özgü hastalıklarla ilgilenen “gerondologie” adında bir tıp dalının olduğunu öğrenince şaşırmıştım. “Zerond”, sanırım sadece bizim dilimizde “yaşlı, ihtiyar” demektir; bu da bizim Latinceye "hediyemiz"... :)